GÜZİN ABRAŞ'DAN
GÖRSEL ÇÖZÜM ORTAĞINIZ
Çanakkale Gazisi dedemin kendi sesinden Çanakkale Savaşı

Annemin dedesi. 

 

Adı  Mustafa Ağaçdelen 

 

Bütün torunları ona “Hacıbaba” derdik. Ben O’nu tanıdığımda artık gözleri görmüyordu. 

 

Öldüğünde 6 yaşındaydım.  Ben henüz 1 yaşındayken babam bir sohbetlerini teybe kaydetmiş. Gençliği cephelerde geçmiş.  Arap İsyanını bastırmak üzere Mekke’ye gitmiş. Çölde isyan bastırmış. Tekirdağ’da görev yaptığı sırada  tarihin en kanlı savaşı Çanakkale için  emir almışlar. Bu arada Hacıbaba savaştan sonra verilen İstiklal Madalyası’nı almamış.  Gazi maaşı da bağlatmamış kendine.  Ben para için değil, vatan için çarpıştım. Çanakkale’de savaştık vatanı kurtardık, bu gurur bize yeter, yakamıza takılacak madalyadan daha mühimdir bu demiş. 

 

Babam bir akşam oturmasında teybin düğmesine basıyor , Hacıbaba  Çanakkale’yi anlatsana bize diyor.

 

Ve ben de orada anlatılanları aynen yazıyorum. 

------------------

Tekirdağ’daydık. Bir emir geldi hadi Çanakkale’ye diye. Vazifemiz 3. Piyade cephane kolu… Denizin üstü zırhlılar ile dolu. Denizi görsen İstanbul sanırsın. O vakit onların zırhlı olduğunu bilmiyoruz.  Cepheye ulaşmaya çalışırken iki istihkamın arasına girmişiz. Bizim askerler ile İngilizlerin arasına. Bilmeyerek kılavuz yok. Gece karanlık. Cephanemiz yüklü . Yoklama için İngilizler bir maytap attı. Geleni gideni görecek. Şarapnel patladı. Bir misket yuvarlanaraktan geldi bizim Yüzbaşının kafasını vurdu. Dedim usul usul geri dönelim, iki beygir cephane var. Arkadaşlar birer birer iki cephenin arasından çıktık. Orada sabahladık. İngilizler zırhlılardan 38’lik 47’lik mermileri savurmaya başladılar. Demir parçası ama kocaman. Arıbey çamlığına cephane deposunu yaptık. İngilizler anlamasın diye ağaçlar ile örttük. O akşam Saroz Körfezi’nden bir grup ateşi yaptı kerata. Kavaklı merkez vardır Gelibolu’nun üstüne düşer. Mermiler başladı düşmeye . İncirli’den Mehmet vardı aman hacı dedi. Dedim koş …Mermilerden kaçıyoruz kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Cephane bizim elimizde. Bütün fırkalar bizden istiyor cephaneyi.  Bulduramadılar cephane’yi . O akşam da bize kuru fasulye verdiler. Hep zeytinyağlı kuru bakla veriyorlardı. Tam oturduk karavana yine grup ateşini bastı. Yedirmedi bize kuru fasulyeyi. Ertesi akşam biliyoruz gene yapacaklar. Neferlere dedim bir kuyu kazın bakayım bir adam boyundan fazla. Grup ateşi yapacağı zaman şimşek çakar gibi bir çakıyor. Geleceği belli oluyor. Minderlik genişliğinde bir siper kazdık. Bir kaç akşam denediler bulduramayınca vazgeçtiler. 12. fırka cephane istedi bir akşam hazırladık. Neferler beygirlerde yükle bekliyoruz . Bizim 1 tayyaremiz var,  İngiliz’in 12 tane. Tayyare gördü bizi.  İngilizler Seddülbahir’in oradan mermi atmaya başladılar bize. Ormanlık  alanın içinden girin dedim. Yürüdük ama bir meydanlık var. Orayı buldurdu kerata.  Geçmem yok. Ben neferleri teker teker salıyorum geçmem yok emir emir. Davutdede’den bir Çingen Yaşar var pehlivan derdik. O geçerken bir mermi geldi yanı başına. Toz duman.  Cesaretli imiş fırladı kalktı.  Gittik cephaneyi teslim ettim.  Bir nefer alıkoydum yanıma. Fıstıklı’dandı o çocuk.  Faik. Hadi bakalım dedim sıra bize geldi sür dedim. şarapnel yağıyor. Baktım geçilecek gibi değil. Bir yar var. Bu yarı siper alalım dedim. Yarın dibine durduk. Bir şarapnel geldi bir patladı. Önümüzdeki zeytin ağacının dalları önümüze düştü. Faik’ın atı yattı  Faik’in kucağına. Orada ölüverdi hayvan. Faik dedim durmayalım. Al dedim şu semeri öteki beygire yükle gidelim. Semeri aldı bağladı öteki ata bindik gittik. Bir nefer vardı Halit . Bir şarapnel ona yetişmiş, atın üstünde dört nal giderken girmiş.  Arkadaş vay may dedi. Bayılıyorum dedi. Dedim vay may yok. Misket girmiş ama kabada. Ölüm tehlikesi yok. 12. fırka yine 4 sandık bomba istiyor. Bizim zabit geldi götürüver dedi. Beygirini hazırladım dedi. Sen götürsene dedim. Dedi ben korkuyorum. Gökyüzünden yağmur gibi yağıyor. Yanıyor ortalık kurşun, domdom, şarapneller, başladı zabit ağlamaya. Bursalı da. Tabakhane’den. Dur ağlama dedim baktım korkuyor. Bir kılavuz istedim. Haritam yok ki . Çekti bana silahı. İşte sana kılavuz. Karargah zabiti de var. Şaşırmış. Oğlum dedi şuradan şöyle kıvrılıver, o patika seni götürür. Yürümeye başladık ama ne siper var ne yol var.  Gidiyoruz ama askerleri atın üstünden aldık . Vurulan çok. Basacak yer yok. Yol alıyoruz ama korkuyoruz da o kadar insan çiğniyoruz. Mermi geliyor sürekli yağmur gibi . Neyse bulduk Salimbey Deresini . Bulduk Binbaşı Rıfat Bey’i .

Dedim 4 sandık bomba getirdim sana.  Bizin asker 15-20 metre yükseklikten ateş ediyor. Binbaşı neresi müsait ise oraya indir dedi. Tabur imamının ini var. Meydanda durulmuyor. Oraya koyalım dedi. 

Dedim binbaşım ilmühaber ver bana. Aman oğlum dedi ilmühaber yazacak vaktim yok. Bet beniz kalmamış adamlarda. İngiliz gelmiş kravezer yan ateş vermiş. Cayır cayır yanıyo. Derken bir torpil gönderdi bizimkiler. Kravezer bir isabet aldı da bir havalandı küt dedi denizin dibine gömüldü. Ateşte kesildi. Ne karada ne denizde. Sevindiler askerler. İki satır mektup yazda ver bana dedim. Telefon yok çünkü. Ne direk var ne tel var. Karargah zabitine yazdır dedi. Verdiler. Aldık, allahaısmarladık dedik geldik.   

 

 

İşte sahibinin sesinden  Çanakkale Harbi.  Hacıbaba Çanakkale’de yaralanıp, eşekle Bursa’ya dönmüş.  Nur içinde yat  Hacıbaba.